AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL SORUNLARI
• Ahlaki eylemin amacı (varsa) nedir?
• İyi nedir?
• Tüm insanların ortaklaşa benimseyebilecekleri evrensel ahlak yasalarını (varsa) ilkeleri nelerdir?
• İnsan yaradılışı bakımından bencil (egoist) mi yoksa özgeci mi? Başka bir deyişle insanın doğası ahlaklı olmaya elverişli midir?
• İnsan ahlaki eylemde bulunurken özgür müdür? Onda özgür istenç var mıdır?
Ahlak felsefesi bu ve buna benzer sorulara yanıt arayan bir disiplindir, örnek olmak üzere bunlardan üçünü açıklayalım.
AHLAKİ EYLEMİN BİR AMACI VAR MIDIR?
Ahlak filozoflarının ahlaki eylemin bir amacı olup olmadığı sorusuna olumlu yanıt verdiklerini söyleyebiliriz. Ancak ahlaki eylemin bir amacı, olduğunda birleşenler bu amacın ne olduğu üzerinde anlaşamamışlar, soruya farklı yanıtlar vermişlerdir. Bunların önde gelenleri mutluluk, haz, fayda, ödev'dir.
İNSAN AHLAKİ EYLEMDE BULUNURKEN ÖZGÜR MÜDÜR?
İnsan ahlaki bir kararda bulunurken bu kararı, özgür olarak mı, yoksa çeşitli etkenlerin etkisiyle mi almaktadır? Başka bir deyişle insan karar verirken, seçme yaparken özgür müdür, değil midir? Bu soru ahlak felsefesini önemli sorularından biridir. Filozoflar uzun bir süre özgürlük sorununa ya determinist ya da indeterminist bir gözle bakmışlardır.
Deterministlere göre insanın istenç ve eylemleri içten ve dıştan gelen nedenlerle belirlenmiştir. İnsanın kararları, içinde bulunduğu koşullara bağlıdır. Bu koşullar istenci belirler ve kişinin özgür karar vermesini engeller.
İndeterministler ise yukarıdaki görüşlerin genel olarak tersini savunurlar. Onlara göre kişi karar verirken bütünüyle özgürdür.
Determinizm bizi, her şeyin önceden belirlenmiş olduğuna, insanın önceden belirlenmiş olanları hiçbir şekilde değiştiremeyeceği görüşüne, bir tür yazgıcılığa(fatalizme) götürür. İkinci görüş yani indeterminizm ise özgürlük için sınır tanımaz.
Otodeterministler ise istenci ve ahlaki eylemleri bir kişilik ürünü olarak görürler. Bu görüş istenç ve ahlaki eylemin kaynağını, kişiliğe dayandırdığından özgürlüğe de yer vermiş olmaktadır.
Otodeternistler için, özgürlük doğanın bize bir armağanı değildir. İnsanın özgür olarak doğduğu savının da gerçekle bir ilgisi yoktur. Tam tersine insanın bilgi birikimini zenginleştirerek, kişiliğini geliştirerek ve aklını kullanarak özgürleşmiştir. Bu da bizi şu sonuca götürür: Kişilikleri gelişmiş olanlar, gelişmemiş olanlardan daha özgürdür.
Deterministler, indeterministler ve otodeterministler görüşlerini destekleyici psikolojik, sosyolojik hukuksa ve ahlaki çeşitli kanıtlar ileri sürmüşlerdir. Ancak pratik nedenler insanın özgür olduğu, ama bu özgürlüğün hiçbir koşula bağlı olmayan bir özgürlük olmadığını göstermektedir.
Her şeyden önce insanın özgür olduğunu kabul etmek durumundayız: çünkü özgür olmayan bir kimseyi eylemlerinden ötürü sorumlu tutmak akıl ve gerçeklerle çelişir. Ayrıca “İnsan özgür değildir” dersek ahlakı ortadan kaldırmış oluruz; çünkü bir kişinin yapıp ettiklerinden sorumlu tutulabilmesi, kararlarını özgürce alabilmesine bağlıdır. Kısacası, özgürlük ahlakın ön koşuludur. Öte yandan özgürlük, gönlümüzün dilediğini ya da canımızın istediğini yapmak demek değildir. Özgürlük baskıyı, zorlamayı dışarıda bırakır, ama sorumluluğu değil.
Özgür insan; sorumluluklarını bilen, seçimini ona göre yapan, kendini düzeltmek, olgunlaştırmak, daha ahlaklı olmak için çaba harcayan insandır. İşte bir insanın ne istediğini ve niçin istediğini bilerek eylemde bulunmasına özgür eylem, bu anlamdaki özgürlüğe de ahlaki özgürlük denmektedir. Ancak ahlaki özgürlük eylemin yürütülmesi ve gerçekleştirilmesi anlamında bir yapma özgürlüğü değil,karar özgürlüğüdür. Bir lise öğrencisi iyice düşündükten sonra doktor ya da pilot olmaya karar verebilir. Bu kararında özgür olması başka şey, bunu sınav sonucu ya da sağlık raporu nedeniyle gerçekleştirip gerçekleştirememesi başka şeydir.
AHLAK YARGISINI DİĞER YARGI TÜRLERİNDEN
AYIRAN NİTELİKLER NELERDİR?
Yargı, kavramlar arasında doğru ya da yanlış olacak biçimde kurulan bağdır. Örneğin; "Ahlak normatif (kural koyucu) bir bilgidir" dediğimizde "ahlak", "normatifve "bilgi" kavramları arasında bir bağ kurmakta ve bir iddiada bulunmaktayız. Bu iddia doğru ya da yanlış olabilir. Yargının varlığı için önemli olan, doğruluk ya da yanlışlık değildir; iddianın varlığıdır. Buna göre bir iddiayı dile getiren söz dizisineyargı diyebiliriz.
Yargıları gerçeklik ve değer yargıları olmak üzere ikiye ayırmak alışkanlık haline gelmiştir.
GERÇEKLİK YARGILARI: Bunlar nesneler dünyasına ilişkin yargılardır. Bir gerçekliği (realiteyi) dile getirir. Gözlem ve deneye dayandıkları için nesneldir, yani kişiden kişiye değişmez.
DEĞER YARGILARI: Bunlar bir gerçekliği değil, bir değerlendirmeyi içeren yargılardır. Genel nitelikleri kişiden kişiye, zamandan zamana, toplumdan topluma değişme göstermesidir. Bu yargılar kişinin bir eylem, bir tutum, bir durum karşısındaki tepkisini dile getirdiğinden özneldir.
Değer yargılarının alanı oldukça geniştir. Bu yargılar farklı bilgi dallarının konusunu oluşturur:
■ Yaratma alanında sanat yargıları (güzel - çirkin)
■ İnanç alanında din yargıları (sevap - günah)
■ Eylem alanında ahlak yargıları (iyi -kötü)
Ahlak yargıları eylem alanıyla ilgili yargılardır. Ahlaki bakımdan bir değeri dile getirir. Bunlara biçim değiştirmiş yargılar gözüyle bakabiliriz. Örneğin; “Yalan söylemek kötüdür.", "Ölçülü yaşamak iyidir." yargıları aslında "Yalan söyleme!", "Ölçülü yaşa!" biçiminde birer buyruktan başka bir şey değildir. Bu buyruklar, kuşkusuz toplumdan topluma, bir toplumda da zamanla değişir. Ama değişmeyen, her toplumun kendi ahlak kurallarını geçerli sayması ve onları gerektiğinde yaptırımlarla korumasıdır.
Ahlak yargıları bilim yargılarından farklıdır. Bilim, kendi sınırlı alanına giren "var olan şeylerdeki sorunları araştırır. Bu sorunlardan çözebildiklerini, eskiden çözülmüş olanlara ekleyerek yeni kuşaklara aktarır. Bilim; gözlem, deney ve düşünmeye dayandığından elde ettiği yargılar, herkes tarafından kabul edilen evrensel yargılardır Buna karşılık ahlak yargıları değerlere ilişkin yargılardır. Bu yargılarda bir övme ya da yerme ögesi işe karışır. Oysa olgularla ilgili yargılarda bu öznel öge yok gibidir. Nitekim, bilimde bir bilginin doğru diye kabul edilebilmesi için onun kesinlikle doğrulanmış ya da belgelenmiş olması gerekir.
Ahlak yargıları din yargılarından da farklıdır. Din, dine temel yapılan ve doğruluğuna inanılan birtakım iddialara (dogmalara) dayanır. İnsan ve dünya ile ilgili hemen her şeyi önceden belirlendiği biçimde açıklar ve anlamlandırır. Bu bakımdan zaman ve koşulların değişmesine karşın dinsel yargılar değişmez. Oysa ahlak yargıları değişir.
• Ahlaki eylemin amacı (varsa) nedir?
• İyi nedir?
• Tüm insanların ortaklaşa benimseyebilecekleri evrensel ahlak yasalarını (varsa) ilkeleri nelerdir?
• İnsan yaradılışı bakımından bencil (egoist) mi yoksa özgeci mi? Başka bir deyişle insanın doğası ahlaklı olmaya elverişli midir?
• İnsan ahlaki eylemde bulunurken özgür müdür? Onda özgür istenç var mıdır?
Ahlak felsefesi bu ve buna benzer sorulara yanıt arayan bir disiplindir, örnek olmak üzere bunlardan üçünü açıklayalım.
AHLAKİ EYLEMİN BİR AMACI VAR MIDIR?
Ahlak filozoflarının ahlaki eylemin bir amacı olup olmadığı sorusuna olumlu yanıt verdiklerini söyleyebiliriz. Ancak ahlaki eylemin bir amacı, olduğunda birleşenler bu amacın ne olduğu üzerinde anlaşamamışlar, soruya farklı yanıtlar vermişlerdir. Bunların önde gelenleri mutluluk, haz, fayda, ödev'dir.
İNSAN AHLAKİ EYLEMDE BULUNURKEN ÖZGÜR MÜDÜR?
İnsan ahlaki bir kararda bulunurken bu kararı, özgür olarak mı, yoksa çeşitli etkenlerin etkisiyle mi almaktadır? Başka bir deyişle insan karar verirken, seçme yaparken özgür müdür, değil midir? Bu soru ahlak felsefesini önemli sorularından biridir. Filozoflar uzun bir süre özgürlük sorununa ya determinist ya da indeterminist bir gözle bakmışlardır.
Deterministlere göre insanın istenç ve eylemleri içten ve dıştan gelen nedenlerle belirlenmiştir. İnsanın kararları, içinde bulunduğu koşullara bağlıdır. Bu koşullar istenci belirler ve kişinin özgür karar vermesini engeller.
İndeterministler ise yukarıdaki görüşlerin genel olarak tersini savunurlar. Onlara göre kişi karar verirken bütünüyle özgürdür.
Determinizm bizi, her şeyin önceden belirlenmiş olduğuna, insanın önceden belirlenmiş olanları hiçbir şekilde değiştiremeyeceği görüşüne, bir tür yazgıcılığa(fatalizme) götürür. İkinci görüş yani indeterminizm ise özgürlük için sınır tanımaz.
Otodeterministler ise istenci ve ahlaki eylemleri bir kişilik ürünü olarak görürler. Bu görüş istenç ve ahlaki eylemin kaynağını, kişiliğe dayandırdığından özgürlüğe de yer vermiş olmaktadır.
Otodeternistler için, özgürlük doğanın bize bir armağanı değildir. İnsanın özgür olarak doğduğu savının da gerçekle bir ilgisi yoktur. Tam tersine insanın bilgi birikimini zenginleştirerek, kişiliğini geliştirerek ve aklını kullanarak özgürleşmiştir. Bu da bizi şu sonuca götürür: Kişilikleri gelişmiş olanlar, gelişmemiş olanlardan daha özgürdür.
Deterministler, indeterministler ve otodeterministler görüşlerini destekleyici psikolojik, sosyolojik hukuksa ve ahlaki çeşitli kanıtlar ileri sürmüşlerdir. Ancak pratik nedenler insanın özgür olduğu, ama bu özgürlüğün hiçbir koşula bağlı olmayan bir özgürlük olmadığını göstermektedir.
Her şeyden önce insanın özgür olduğunu kabul etmek durumundayız: çünkü özgür olmayan bir kimseyi eylemlerinden ötürü sorumlu tutmak akıl ve gerçeklerle çelişir. Ayrıca “İnsan özgür değildir” dersek ahlakı ortadan kaldırmış oluruz; çünkü bir kişinin yapıp ettiklerinden sorumlu tutulabilmesi, kararlarını özgürce alabilmesine bağlıdır. Kısacası, özgürlük ahlakın ön koşuludur. Öte yandan özgürlük, gönlümüzün dilediğini ya da canımızın istediğini yapmak demek değildir. Özgürlük baskıyı, zorlamayı dışarıda bırakır, ama sorumluluğu değil.
Özgür insan; sorumluluklarını bilen, seçimini ona göre yapan, kendini düzeltmek, olgunlaştırmak, daha ahlaklı olmak için çaba harcayan insandır. İşte bir insanın ne istediğini ve niçin istediğini bilerek eylemde bulunmasına özgür eylem, bu anlamdaki özgürlüğe de ahlaki özgürlük denmektedir. Ancak ahlaki özgürlük eylemin yürütülmesi ve gerçekleştirilmesi anlamında bir yapma özgürlüğü değil,karar özgürlüğüdür. Bir lise öğrencisi iyice düşündükten sonra doktor ya da pilot olmaya karar verebilir. Bu kararında özgür olması başka şey, bunu sınav sonucu ya da sağlık raporu nedeniyle gerçekleştirip gerçekleştirememesi başka şeydir.
AHLAK YARGISINI DİĞER YARGI TÜRLERİNDEN
AYIRAN NİTELİKLER NELERDİR?
Yargı, kavramlar arasında doğru ya da yanlış olacak biçimde kurulan bağdır. Örneğin; "Ahlak normatif (kural koyucu) bir bilgidir" dediğimizde "ahlak", "normatifve "bilgi" kavramları arasında bir bağ kurmakta ve bir iddiada bulunmaktayız. Bu iddia doğru ya da yanlış olabilir. Yargının varlığı için önemli olan, doğruluk ya da yanlışlık değildir; iddianın varlığıdır. Buna göre bir iddiayı dile getiren söz dizisineyargı diyebiliriz.
Yargıları gerçeklik ve değer yargıları olmak üzere ikiye ayırmak alışkanlık haline gelmiştir.
GERÇEKLİK YARGILARI: Bunlar nesneler dünyasına ilişkin yargılardır. Bir gerçekliği (realiteyi) dile getirir. Gözlem ve deneye dayandıkları için nesneldir, yani kişiden kişiye değişmez.
DEĞER YARGILARI: Bunlar bir gerçekliği değil, bir değerlendirmeyi içeren yargılardır. Genel nitelikleri kişiden kişiye, zamandan zamana, toplumdan topluma değişme göstermesidir. Bu yargılar kişinin bir eylem, bir tutum, bir durum karşısındaki tepkisini dile getirdiğinden özneldir.
Değer yargılarının alanı oldukça geniştir. Bu yargılar farklı bilgi dallarının konusunu oluşturur:
■ Yaratma alanında sanat yargıları (güzel - çirkin)
■ İnanç alanında din yargıları (sevap - günah)
■ Eylem alanında ahlak yargıları (iyi -kötü)
Ahlak yargıları eylem alanıyla ilgili yargılardır. Ahlaki bakımdan bir değeri dile getirir. Bunlara biçim değiştirmiş yargılar gözüyle bakabiliriz. Örneğin; “Yalan söylemek kötüdür.", "Ölçülü yaşamak iyidir." yargıları aslında "Yalan söyleme!", "Ölçülü yaşa!" biçiminde birer buyruktan başka bir şey değildir. Bu buyruklar, kuşkusuz toplumdan topluma, bir toplumda da zamanla değişir. Ama değişmeyen, her toplumun kendi ahlak kurallarını geçerli sayması ve onları gerektiğinde yaptırımlarla korumasıdır.
Ahlak yargıları bilim yargılarından farklıdır. Bilim, kendi sınırlı alanına giren "var olan şeylerdeki sorunları araştırır. Bu sorunlardan çözebildiklerini, eskiden çözülmüş olanlara ekleyerek yeni kuşaklara aktarır. Bilim; gözlem, deney ve düşünmeye dayandığından elde ettiği yargılar, herkes tarafından kabul edilen evrensel yargılardır Buna karşılık ahlak yargıları değerlere ilişkin yargılardır. Bu yargılarda bir övme ya da yerme ögesi işe karışır. Oysa olgularla ilgili yargılarda bu öznel öge yok gibidir. Nitekim, bilimde bir bilginin doğru diye kabul edilebilmesi için onun kesinlikle doğrulanmış ya da belgelenmiş olması gerekir.
Ahlak yargıları din yargılarından da farklıdır. Din, dine temel yapılan ve doğruluğuna inanılan birtakım iddialara (dogmalara) dayanır. İnsan ve dünya ile ilgili hemen her şeyi önceden belirlendiği biçimde açıklar ve anlamlandırır. Bu bakımdan zaman ve koşulların değişmesine karşın dinsel yargılar değişmez. Oysa ahlak yargıları değişir.