İYİ-KÖTÜ: "İyi" ya da "iyilik" ahlak felsefesinin temel kavramıdır. Bu kavrama başvurmadan ahlak felsefesi açıklanamaz; çünkü ahlak felsefesi kişinin uyması gereken kuralları genelde bu kavramdan çıkarır.
Günlük yaşamda nelere iyi diyoruz? Her şeyden önce gereksinimlerimizi gideren, özlemlerimize uygun düşen, kendimize, ailemize, grubumuza, ulusumuza ve insanlığa yararlı olan şey iyidir, iyiyi olaylardan soyutlayacak olursak onun işe yarar, değerli, istenilen nitelikte olan anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Ne var ki bir kişi için "iyi" olan bir şey başka biri için "kötü" olabilir. Bir yarışmada üstün gelme, başarılı olma iyidir; yenilme, başarısız olma kötüdür. Bir olay, duruma göre de iyi ya da kötü sayılabilir. Savaşta düşmanı etkisiz hale getirmek iyidir; soygun yapmak için bekçiyi etkisiz hale getirmek kötüdür. Bir toplumda iyi diye nitelenen bir eylem, başka bir toplumda kötüler arasında yer alabilir. Eski Yunan'da kent devletlerinin en güçlülerinden biri olan Sparta'da bir çocuğun hırsızlık yapmasına "cesaretinin kanıtı" gözüyle bakılırdı. Eski Arabistan'da sonradan doğan kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek "yapılması gerekli bir ödev" sayılırdı.
Etik için iyi, ahlakça değerli olandır. Ne var ki ahlakça değerli olan da filozoftan filozofa değişmektedir. Örneğin, İlk Çağ filozoflarından Epikuros "İyilik mutluluk demektir. Bedenimiz acısız ve ruhumuz rahatsa mutluyuz." der. insanı mutsuz kılan "kötü"lerin başında ise korkuyu görür ve ölüm korkusuna kapılmanın saçmalığını şu sözlerle vurgular:
"Ölüm gelecek diye acı çekmek en büyük aptallıktır. Ölüm varken biz yokuz. Biz varken ölüm yoktur. Onunla hiçbir zaman karşılaşmayacağız ki..."
Bazı filozoflar da Epikuros'un tersine dünyadan ve hazlarından el etek çekip çileli bir yaşam sürmeyi iyi diye nitelemişlerdir. Bazıları, ödevi yerine getirmekle, bazıları sevgiyle,bazıları toplumu ve dünyayı hakça ve korkusuzca yaşanabilir bir duruma getirmek içineylemde bulunmakla iyiye ulaşılabileceğini savunmuşlardır. Böyle olunca karşımıza şu soru çıkmaktadır:
"İyi ve kötü, kişilere, toplumlara ve çağlara göre değişince saltık (mutlak) ahlak buyrukları var mıdır, yoksa bu buyruklar doğarlar ve zamanla yok mu olurlar?"
Burada filozofları ilk Çağdan beri uğraştırmış olan bir sorunla karşılaşmaktayız:
"Ahlak yasaları, ahlak ilkeleri konulmuş mudur, yoksa bunlar doğada mı vardır?"
ÖZGÜRLÜK: engellenmemiş olma, zorlanmamış olma, her türlü iç ve dış etkiden bağımsız olma anlamına gelen bir kavramdır. En geniş anlamıyla zorlamanın yokluğudiye belirtilebilir. Eğer bir kişi zorlama ya da baskı altında değilse özgür sayılır. Bu bağlamda özgürlükten değil, özgürlüklerden söz etmek daha uygun olacaktır. Çünkü nerede baskı ve zorlama yoksa orada özgürlükler var demektir. Örneğin, bir kimsenin her türlü baskıdan bağımsız olarak hareket edebilmesi, gezip dolaşabilmesi fiziksel özgürlüğesahip olduğunu gösterir. Eğer bu kişi hapiste olsaydı bu özgürlükten yararlanamazdı. Bunun yanında, felçli ya da yürüme engelli bir kişinin gündelik yaşamını zorlaştıran engellerin ortadan kaldırılmaması da onun fiziksel özgürlüğünün kısıtlandığı anlamına gelir. Bir kimsenin iki dürtüden birine yönelmesi ya da iki eğilimden birini seçebilmesipsikolojik yönden özgür olduğunun işaretidir. İyi ile kötüden "iyi" diye nitelediğini seçebilmesi de ahlâki yönden özgürlüğünü gösterir.
Dikkat edilecek olursa özgürlük, bireyin keyfine göre davranması, isteklerini, içgüdülerini dilediğince doyurma olanağı bulması değildir. Buna göre özgürlüğün ölçütü seçim yapma olmaktadır. Yeter ki bu seçme, zorlama ya da baskı altında yapılmış olmasın. Peki, kişiye karar verdiren hangi yetimizdir? Bunun istenç (irade) olduğunu söyleyebiliriz. O halde ahlaki özgürlük aslında bir istenç özgürlüğüdür.
ERDEM (FAZİLET):Ahlak felsefesinin temel kavramlarından biri de erdemdir. Erdem, iradenin "ahlaki iyi"ye yönelmesi diye belirtilebilir. Bazı felsefe öğretileri "erdem"i ahlak felsefelerinin odak noktası yapmışlardır. Bunlardan biri Kıbrıslı Zenon (M.Ö. 336-264) tarafından kurulanstoacılıktır. Zenon kırk yaşlarında iken Atina'ya gelmiş ve derslerini bir sundurmada vermeye başlamış. Yunanca stoa; sundurma, direkli galeri, revak anlamına geldiğinden bu çığıra stoacılık denmiştir.
SORUMLULUK: kişilik kazanmış bireyin toplum, toplumsal grup ya da öteki bireyler karşısında yapıp ettiklerini ya da kendi yetki alanına giren bir olayın sonuçlarını üstlenmesidir. Kişiyi değerli kılan ya da saygınlığını yitirmesine neden olan bir niteliktir. Daha çok görevlerin ve ödevlerin yerine getirilmesinde kendini gösterir. Ahlaki sorumluluk istenç özgürlüğünü önceden var saymayı gerektirir. Çünkü belli bir ölçüde de olsa özgür olmayan kişinin sorumlu olduğundan söz edilemez. Örneğin, bebek ya da akıl hastası yapıp ettiklerinden ötürü sorumlu tutulamaz. Çünkü bebek henüz zihinsel olgunluğa erişmiş değildir; akıl hastası da "iyi" ve "kötü"yü ayırt edecek anlayıştan yoksundur. Bu da bizi şu sonuca götürür:
Özgürlük olmadan ne sorumluluk ne de ahlâklılık olabilir.
VİCDAN:Tutum ve eylemlerimizin ahlakça değerli olup olmadığını yargılama bilincidir.Bir çeşit iç mahkemedir.
AHLAK YASASI:uyulması ahlak açısından gereken,genel-geçer kurallardır.
AHLAKİ KARAR:Ahlak kurallarına özgürce uymaktır.
AHLAKİ EYLEM:Ahlaka uygun davranışı gerçekleştirmedir. Ahlaka uygun eylem davranış olarak dışa yansır.Eylemin dışa yansımayan yönü ise tutumdur.
ÖRNEK:Derse geç gelen öğrencinin öğretmene gerekçeyi belirtirken doğruyu söylemesi “İYİ”,yalan söylemesi “KÖTÜ”,bu davranışlardan birini seçmesi “ÖZGÜRLÜK”,Doğru söylemeyi seçmesi “ERDEM” dir.